Abuzer Kadayıf'a Bir İtiraz da Benden



Bu filme, daha çekilirken İbrahim Tatlıses itiraz etti. Filmin kahramanı Abuzer Kadayıf tiplemesinin, kendisinden yola çıkılarak oluşturulduğunu iddia etti. Suistimal edildiğini, saygınlığının zedelendiğini düşünüyor olsa gerek, sert tepkiler geliştirdi veya medya bize öyle gösterdi.

Ben filmi izledim. Bir Tunç Başaran filmi olduğu için gittim. Metin Akpınar'ın ses tonunu, mimiklerini, bedenini her rol için ayrı kullanabilme becerisini, kısaca oyun gücünü beğendiğim için gittim. Filmi; fragmanlarından hareketle, sisteme, ironi ile karışık, farklı bir eleştiri olarak yorumladığım için gittim.

Film benim özetimle şöyle: Bir akademisyen, kızının , çantasını çalmak isteyen sokak çocukları tarafından öldürülmesi üzerine, bir yandan akademisyenliğini sürdürürken, diğer yandan Abuzer Kadayıf olup, arabesk şarkıcılığa başlıyor. Amacı çok para kazanıp, sokak çocukları için bir merkez açmak. Bu arada gazino dünyasını tanıtıyor, ilişkileri gösteriyor. Sonunda çok para kazanıp merkezi açıyor. Sokak çocuklarını sefaletten, toplum, sokak çocuklarının yarattığı "tehlike"den kurtarıyor. Âmâ kendisini o arabesk alemden kurtaramıyor.

Filmde çocuklara üç yerde rastlıyoruz. Birinde, bir alt geçit veya metro merdivenlerinde. Akademisyenin kızının çantasını almaya uğraşıyor üç çocuk. Kız çantasını vermemek için direniyor. Bunun üzerine kızı bıçaklıyorlar. Sahne oldukça kısa ve flu. Kan yok, gözyaşı yok, duygu sömürüsü yok. İlk aklıma gelen, acılarından dolayı bu filmi izlemeyi tercih etmeseler bile, Serpil öğretmen annesi ile banliyö treninde çantası alınırken düşürülüp öien işçi kızın babası adına seyircilerin korunmaya çalışılıyor olması.

Çocukları bu kez, rastlayıp değil gördüğümüz yer bir mezbelelik. Gece ve soğuk. Çocuklar, çatısı, kapısı, üç duvarı olmayan bir viranede birbirlerine sokulmuş uyumaya çalışıyorlar. Yarı çıplaklar ve çok üşüyorlar. Zavallılar, yoksunlar, yoksullar. Utanılacak bir sefalete ortamı. Akademisyen bu tabloyu, sevgilisine, neden Abuzer Kadayıf olması gerektiğini anlatmak için kullanıyor.

En son görüntü ise amaçlanan merkezin açılış günü. Büyük, modern bir bina. Balonlar, renkli kağıtlar, çeşit çeşit süsler, toplar, oyuncaklar, insanlar. Abuzer Kadayıf mutlu, katılanlar mutlu, ara ara rastladığımız çocuklar mutlu.

Filmin, çocukları anlatanların dışındaki bazı karelerine gülüyorum. Gerçekten gülüyorum. Metin Akpınar'ın Abuzer Kadayıfı müthiş. Ben zaten Metin Akpınar'ın bu tür tiplemelerine hep çok gülerim.

Ama film biter bitmez içimde kocaman bir boşluk buluyorum. Boşluğu hemen tanımlamam gerek. Tanımlayamazsam günlerce kalıp, beni rahatsız edecek çünkü, biliyorum. Tanımlamaya kalktığımda karşıma ilk çıkan çocuklar.

Sokak çocukları bu filmde bir "sosyal olgu", bir "fon", bir "fluluk". Hiçbir karede hiçbir çocuğun bireysel öyküsü, derdi, tasası, umudu yok. Öyle olunca gerçekliği de olmuyor.

Filmde neden yer aldığını anlamadığım, Abuzer Kadayıftan hoşlanan sosyete güzeliyle jakuzide yaptıkları bol bol yer alıyor, bir çocuğun yüzünü anlatan tek kare yok.

Çocuklar filmde "onlar" olarak yer alıyor.

Bir anlamda ötekiler.

"Onlar": Uyurken korunmaya muhtaçlar, uyanıkken saldırgan, merkezleri olunca mutlular.

"Onlar" hem zavallılar, hem bir "sosyal tehlike". Peki ama, modern ve büyük binalarla sokak çocuklarının sorunlarının çözüldüğü nerede görülmüş? Çözüm için çok paralı merkez açılması gerektiğini kim söylüyor?

Herkes Abuzer Kadayıf mı olmak zorunda? Herkesin, her şeyin tepetaklak gittiği bir ortamda akademisyenler neden bu denli idealize edilip de gerçekliğini yitiriyor?

Bu filmde suistimal edilen biri ya da birileri varsa, bu İbrahim Tatlıses değil gibime geliyor.

Benim üzüntüm Tunç Başaran'a, Metin Akpınar'a, çocuklara. Abuzer Kadayıf gibi bir renklilik için çocuklara ihtiyaç duyulduğu gibi bir yanılgıya düşülmesine.

Talat Bulut'un herkese parmak ısırtacak performasının bu karmaşada yeterince öne çıkmamasına.

Özlem Savaş'ın hayatında bir kez yakaladığı ve iyi oynadığı rolün dikkat çekmemesine.

ARALIK 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder