Ne Yapmalı

Ne Yapmalı;

İlki, kimseye bağıra çağıra söylemeye gerek yok ama öncelikle çalışan kadın olduğumuzu kendimiz kabul etmeliyiz. Çünkü bizim bir işimiz var ve işimize kafa yormaya ihtiyacımız var. Biz üretim yapıyoruz. 

Eğer bir işimiz olduğunu kabul edersek ancak o zaman pazarlama işini de düşünebiliyoruz. O zaman ne üretiyorsak, üretmeden önce planını yapabiliyoruz, nerelere satabileceğimizi hesaplayabiliyoruz, ne fiyat koyacağımızı, maliyetini tasarlayabiliyoruz. Örneğe karar verebiliyoruz.

İşimizle ilgili araştırmalar yapabiliyoruz, planlama yapabiliyoruz, çeşitli uygulamaları deniyoruz. O zaman en azından kendi ürünümüzle ilgili pazarı, piyasayı bilmeye başlıyoruz. Olanları merakla izliyor, gelişmelerden heyecan duyuyor, insanlarla paylaşıyor, etkinleşiyoruz. Bize bir şeyler oluyor, değişiyoruz, güçleniyoruz. O zaman kaynana da koca da komşu da yaptıklarımızı ciddiye almaya başlıyor. 

İkincisi, biz bu işlerle koştururken, aynı kaygılarla koşturan diğer kadın arkadaşlara rastlıyoruz. Dayanışma içinde olursak daha büyük düşünebileceğimizi daha büyük işlere girişebileceğimizi görebiliyoruz. Aracılardan kurtulabileceğimizi görüyoruz. Bir güç olabileceğimizi görüyoruz. Ve birbirimizi anlayabileceğimizi, sadece iş için değil çocuklarımızın bakımında, hastalıkta, düğünde, bayramda, cenazede yardımlaşabileceğimizi ve işimizi de sürdürebileceğimizi görüyoruz. Kadınlar olarak haklarımız konusunda duyarlılaşıyoruz, bilgileniyor ve gelişiyoruz. Öğrendiklerimizi başka kadın arkadaşlarımızla da paylaşıyoruz. 

Üçüncüsü; Mahallemizdeki muhtardan başlayarak, belediye başkanı, kaymakam, vali gibi makamlardan; SADECE BİZİM İÇİN DEĞİL AMA, TÜM KADINLAR için, üretenlerin de ürünlerini daha iyi koşullarda daha nitelikli, daha iyi tasarlanmış şekilde üretebilmeleri ve pazara ulaştırmaları için olanaklar talep etmek. Bu talepler girişimcilik, pazarlama, satış gibi konularda eğitim de olabilir, el emeği pazar yerleri de, satış ve sergi salonu gibi mekanlar da olabilir. 

Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı ile meslek odaları da kadınlarla ilgili destek verebilecek kuruluşlardır. 

Ayrıca bazı firma ve kişiler de marka oluşturmak, marka yaratmak, tasarım, pazarlama gibi konularda destek ve eğitim de vermektedirler. 

Bugün birer kadın olarak sosyal medyada yer almak için ilköğretimdeki çocuklarımızdan yardım alabiliyorsak yarın da mahallenin haytalarından, üniversiteye giden yeğenlerden ürünlerin internette yer almasını ve satışını, duyurulmasını, tanınmayı sağlayabiliriz. 

Yani gerek kamu ile gerek diğer sivil toplum kurumları, bireyler, kadınlar, temel malzemelerimizi aldığımız tedarikçi esnaf ya da toptancı ile bir yardımlaşma, dayanışma sağlayarak gelişebiliriz. 

Ancak tüm kamu desteği, sivil dayanışma gibi organizasyonlarda bile unutulmaması gereken en önemli ilke, kadın örgütünün bağımsızlığıdır. Ve bu kadın örgütündeki, örgüt içi eşitlik, adalet, hakkaniyettir önemli olan. Belki de kadınların birlikte üretip birlikte ürünleri pazarlamasındaki en önemli örgütsel meseledir. 

Yeri gelmişken diğer ilkeleri de söyleyelim; kadınlar; insana ve doğaya zararı olduğu bilinen malzeme ve yöntemle iş yapmamalı. Aksine doğaya ve insana dost malzeme ve yöntemle iş yaptığı ile tanınmalı, bilinmeli. Bu ilke ticarette kısa vadede zarar gibi görünse de markalaşma sürecinde, “güven” duygusunun, tanınırlık ve uzun erimli olmanın yanında, ilk üç unsurdan biri olduğu söylenebilir. 

Ve son olarak kadınlar; başkasının emeği ve hakkını gasp etmeden ticaret yapmalı. Aksine emeğe ve hakka saygı ile bilinmeli ve tanınmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder