Aşkın ve Hayatın Şehri Ankara - Solfasol

Kitap: Bir Aşk, Bir Hayat Bir Şehir,

Bir Aşk, Bir Hayat, Bir Şehir, Yazan: Güven Tunç, Dipnot Yayınevi 
Güven Tunç’un yaptığı, olağanüstü, harika bir iş var: Ankara’nın 
eski esnaflarıyla, dükkan sahipleriyle, hatta bazı eski dükkan 
çalışanlarıyla, belirli bir sistematik içinde görüşmüş ve bu 
görüşmeleri yayınlamış. Ankara için, bundan daha hoş ve değerli 
bir katkıyı düşünmek bile zor. Görüşülen esnaf arasında ne tür iş 
yerleri/ iş kolları var? Tavukçu Lokantası, Boğaziçi Lokantası, Ayhan 
Mağazası, Baykal Mağazası, Piknik, bozacılar, berber dükkanları, 
örücüler, ipekçiler, sinemacılar, tiyatrocular, sendikacılar, Ankara’nın 
eski sakinleri, herkes var konuşulanların arasında… Güven Tunç 
bu çalışmayı neden yaptığını şöyle açıklıyor: “Çünkü kalbim 
kanıyor, çünkü hayatın gelip tıkandığı noktayı çözemiyorum. 
Çünkü asi çocuklar gibi sokaklarında şarkılar söylediğimiz bu 
şehrin, insanların, yaşantıların, acısıyla tatlısıyla bir zamanlar ne 
kadar sahici olduğunu anımsamaya ihtiyacım var.” … “Ankara’yı 
bir vitrinin camından her gün izleyenlerle çıkıyorum yola. Sonlara 
doğru, başka Ankaralılar da katılıyor.” Sevdiği bu kenti anlattırıyor 
Güven Tunç ve esnafının, insanlarının, bu kenti neden sevdiklerini, 
bize göstermek istiyor. *Sadece materyali toplamış ve yayınlamış 
ama kendi bu materyal üzerine, pek bir şey söylemek istememiş. 
Buradaki insanların söylediklerine bakıldığında, bir önceki kuşağın 
gözünden, (bu büyük bir genellikle idealize edilmiş bir Ankara 
imajı olsa bile) kentin o döneme ait imgesi/ temel özellikleri ile 
ilgili, bireysel olarak başlayan ve toplumsal olarak yaygınlaşan bir 
beklentinin varlığı sezilebiliyor.
Esnaf anlatılarına göre 1950-60’lar Anakarası adeta, masumiyet 
çağının yaşandığı bir dönem gibi… Hemen hemen herkes ağız 
birliği etmişçesine, kentin geçmişinden böyle bahsediyor. Bu yıllar, 
Ankara’nın başkent olmasından yaklaşık çeyrek yüzyıl sonrasıdır 
ve bu dönem, çok yoğun yenilenmenin ve modern kent inşasının 
olgunluğa ulaştığı dönemidir. Henüz kitlesel bir göç söz konusu 
değildir. Görüşmelerden çıkan genel sonuca, şöyle kuşbakışı 
bakacak olursak, neler görebiliriz? Durgun, hareketsiz, sakin ve 
“kendi başına”, dışarıya oldukça kapalı bir şehir (gerçekten dışarıya 
açılan tek pencere, belki de sinemalar). İnsanlar “mazbut”, yumuşak 
ve mütevazı, esnaf arasında “yardımlaşama ve irtibat” var, “her şey 
muntazam, toplum saygılı”, komşuluk ilişkileri var… Beklenmedik 
şeyler, sürprizler yok. Ama riskler, güvenlik sorunları da yok. Ancak 
1945’ten sonra, hızlanarak gelmeye başlayan kırsal göç, giderek 
göçmen kitlesinin karakterine egemen olmaya başlıyor ve kentsel 
mekan, artık sadece “modern” doğrultusunda gelişmiyor. Hatta 
bu modern mekan, giderek, diğer mekanın gecekonducu mantığı 
(gel-geç, iyi düşünülmemiş, evrensel standartlara uymayan mantık) 
içinde boğulmaya başlıyor. 
Herkes, bugünün Ankara’sından şikayetçi ve eski Ankara’ya 
güzelleme yapıyor. Ama özlenen geçmiş de gerçek bir geçmiş 
değil, idealize edilmiş, kurgusal bir geçmiş. 
Ankara üzerinde “içeriden” ve insanların belleğinden doğru 
düşünmek isteyen insanlar için, bulunmaz bir fırsat Güven Tunç'un kitabı

http://gazetesolfasol.com/media/pdf/Agustos_16_kucuk_format.pdf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder