Ali Ekber Çiçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ali Ekber Çiçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2011 Çarşamba

TATSIZ TUZSUZ İSKENDER PAŞA


Birkaç ay önceydi, ve sanırım Enver Aysever’in programındaydı. Konuktunuz ve okunmamaktan çok şikâyet ediyordunuz. Çok şaşırmıştım. Bir adam, görüp görebileceği en şâşâlı döneminde, çıkıp okunmamaktan yakınıyordu. Okunmamaktan, ciddiye alınmamaktan, kendisiyle ilgili yazı yazılmamasından…

Ve bir de daha önce yazılarınıza konu olan müstehcen bulabildiğiniz oyunların devlet tiyatrosunda sergilenmesinin yasaklanmasını işaret ettiniz.

Sonra, sonra türkülerdeki müstehcenlik size konu oldu. Düğmelerin dar gelmesini ya da Halime’nin samanlıkta basılmasını müstehcen ve kadını aşağılayan türkü sözleri olarak kınadınız. TRT’de çalınmasının yasaklanmasını istediniz. Sansür istediniz...

Ve sonra Balçiçek Pamir’in programında bazı atasözlerine, bazı deyimlere hatta yanlış bilgiler içerdiği için Wikipedia’ya sansür istiyorsunuz. Sizce düzeltme düzenleme...

Son olarak da aynı programda Neşet Ertaş türkülerinde de müstehcenlik bulduğunuzu söylüyorsunuz…

Ne demiş ozan; “Bir tenhada can cananı bulunca”

Adam bir tenhada cananını bulmayı istiyor? Aslında adam cananını özlüyor. Canan dediği belki karısı, sevdalısı. Anlaşılan siz bunu müstehcen buluyorsunuz.

Aksine çoğu kadın; erkeğin romantik olmamasından, ona olan sevgisini göstermemesinden hatta onu sevmemesinden şikâyetçi.

Bu yüzden kadınlar; türkülerdeki müstehcenlik ve kadın bedeninin aşağılanması saptamanıza katılmadılar. Ve sanırım sizi samimi bulmadılar.

Kadından yana bir tavrınız olsaydı başka türlü olurdunuz. Kadın gözüyle bakıldığında pek de kadınları anladığınız söylenemez.

Kadının aşağılanmasına karşı çıkan on dört yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edenlerle uğraşırdı.
Kadının aşağılanmasına karşı çıkan kadın cinayetlerine karşı çıkardı… Olmadı. Kadınlardan olumlu bir tepki gelmedi. Size katılmadılar. Hatta ürktüler.

Gelelim bu ülkede dostun düşmanın görmezden gelemediği hatta gizli gizli okuduğu, çok okunan çok bilinen yazarlara şairlere. Onlar temel insanlık konularında çok açık taraf oldular. Bakın Nazım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e, Orhan Kemal’e, Vedat Türkali’ye, Rıfat Ilgaz’a, Enver Gökçe’ye, Ahmet Arif’e. Çok bilinenler olduğu için onların isimlerini sayıyorum. Hepsi barıştan yanadır, kardeşlikten, eşitlikten, hepsi yoksulluğa baş kaldırmıştır, Yolsuzluğa karşı gelmiştir. Ve karşı geldikleri savundukları idealleri için bedel ödemiş ve asla ödedikleri bedelleri bizlere hatırlatmamışlar onların arkasına sığınmamış, onların karşılığını beklememişlerdir. Onları büyük yapan belki de savundukları fikirlerin masumiyeti ile ödedikleri bedellere karşı o büyük tahammülleridir.


Belki de “Onları” büyük yapan; hiçbir düşüncenin, sözün, eserin “yasak” olmasına, sansür getirilmesine tahammüllerinin olmamasıdır. Özgürlüğe sonuna kadar inanmış olmalarıdır.

Belki de “Onları” büyük büyük yapan; halkın sanatının önünde saygıyla ve hayranlıkla eğilebilmeleridir.

İşte en hayranlık duyduğum örneklerden biri;

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dizeleri;

“Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım”

Ve belki de onları büyük yapan; cananı, yâri, hayatı, sokakları, dostlarını, arkadaşlarını, komşularını, muhabbeti, türküleri, musikiyi, sinemayı, tiyatroyu, masalı, efsaneyi, neşeyi, mutluluğu, çocukları, şarkı söylemeyi sevebilme yetilerinin gelişmişliğidir.

Hayata olan ilgileridir.

Onlar yüzlerce yıldır halkın dilinde olan bu türküleri ve ozanlarını severler. Onlara müstehcen gelmez aşk. Halka da gelmez. Niye gelsin ki?


Ozan diyor ki; “Di yeri di yeri boynan dolanam/ Sen uyu ben uykulardan uyaram”
Ozan diyor ki; “Bir zıbın giyinmiş çemberi sarı/ yar göğsünde bir çift Gürcistan narı”
Ozan diyor ki, “Sürüler içinde sürmeli koyun/ Şafaklar atıyor serhoşum soyun”
Ozan diyor ki; “Ar gelir Osman Ağa ar gelir/ Safiye’me karyola dar gelir”
Ozan diyor ki; “Çıt çıt çıt çıt çedene de/Sar bedeni bedene”
Ozan diyor ki;”Uyan uyan sar beni/ yar olduğun bileyim”
Ozan diyor ki;”Bu dünyada yardan datlı var mola”
Ozan diyor ki; “Ak gerdan altında/ Mevlam neler yaratmış”
Ozan diyor ki; “Aman yarim gez de gel/Badeleri düz de gel/ Sarhoşum ben çözemem /Düğmeleri çöz de gel”
Ozan diyor ki; “Aman Adanalı canım Adanalı/ Ben sana yandım şişman delikanlı”
Ozan diyor ki; "O yanı pembe hanım bu yanı pembe hanım/Çöz pembe şalvarını canım gönlüm var sende hanım."
Ozan diyor ki; "Bağ altına bağ altına/ Al beni yorgan altına"


Bunlar hayatın ve sevdanın binlerce yıllık şarkıları. Bu şarkıları yargılamak hayatı ve aşkı yargılamaya denk düşüyor. Ve belki de halkı

Halkın bir bildiği vardır mutlaka.

Bazen halkı dinlemek gerek. Bilgeliğine inanmak gerek. Onun yolundan gitmek gerek.

Halkın kültüründen beslenebilmenin insanı geliştirdiği, insana renk ve ahenk kattığını bilmek gerek.

Belki o zaman hayatın da yazının da tadı tuzu yerine gelir. Mutsuzluğu yavaş yavaş da olsa silinir. Neşe gibi bir duygunun farkına varılır.

Tüm ozanları saygıyla anarken birkaç dizeyle bazılarını da yâd edelim.Ve onları dinlemenizi önerelim.

Ömrü boyunca böyle dizeler yazamayanlar var...

Ozan diyor ki; “Ben ağlarım doktor ağlar dert ağlar/ Haram oldu yâri gördüğüm çağlar”
Ozan diyor ki; “Ben seni sevdiğimü dünyalara bildirdüm/ Endürdin kaşlarıni babanı mi öldürdüm”
Ozan diyor ki;”Bu dağda ceyran gezer/ Tellerin tarara gezer/ Ben yara neynemişem/ Yar menden kenar gezer”
Ozan diyor ki; “ Ne ağlarsın benim zülfü siyahım/ Bu da gelir bu da geçer ağlama”
Ozan diyor ki; “Ağlama yar ağlama/ Mavi yazma bağlama/ Mavi yazma tez solar anam/ Yüreğimi dağlama”
Ozan diyor ki; “ Yüce dağ başında yanar bir ışık/ Düşmüşem derdine olmuşam aşık/ Ak buğday benizli zülfü dolaşık/Dividim kalemim yazanım”
Ozan diyor ki; “Kaşların karasına/Mil çekmiş arasına/Seni merhem diyorlar/Gönlümün yarasına”