Arapkirli Şair Kirkor Yeteroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arapkirli Şair Kirkor Yeteroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Nisan 2025 Çarşamba
Yukarı Fırat Havzasının Güzel Abisi
Ne ortak bir soy bağı vardı bizi çekecek ne ortak bir kan bağı. Bizi çeken şiir ve roman oldu. Yani edebiyat. Kardeşliğin en derin bağı olan edebiyat.
Hele ki halkların derdine düşmüş olup kendi derdini söyleyemeyenlerin bu coğrafyada sığınağı olan edebiyat.
Siz "Selinti"' de anlatmışsınız. Dilerim basılacak ve okuyacağız. Eğer siyanürden, civadan kurtulup yaşayabilirse, İliç'ten bir küçük kız ya da erkek çocuk da büyüyünce, Yukarı Fırat Havzasının havasını, suyunu, toprağını, insanını zehirleyen bu büyük kıyımı anlatacak belki. "Liç" koyacak o da belki adını. Çoğrafyaların da kederli bir kaderi oluyor bazen. Yüz yıllık periyotlarla derinleşerek yinelenen. Bu keder dolu kaderi belki bu yazılanlar yüzleştirip, aydınlatacak. Belki bir gün gülecek ve güldürecek insanların yurdu olacak, bu küçük dünyamız.
Umudumuz kalmasa da çaremiz var: Okumak, üretmek, şarkı söylemek, kendini bozmamak, komşulara saygı, bitki yetiştirmek, çocuklarla ilgilenmek, yaşlıları terk etmemek, bölüşmek, dayanışmak, yazmak.
Yazmak...
Ömrümüzün vefası olmuyor çoğunlukla, bari yazdıklarımızın olsun.
Şiirinizin vefası bol olsun.
(Sarmal Çevrim Dergisini Nisan/Mayıs sayısında yayımlanan yazıyı aşağıda paylaşıyorum)
YUKARI FIRAT BOYLARININ GÜZEL ABİSİ KİRKOR YETEROĞLU
Güven Tunç
Yeni yayımlanan romanımı yollamıştım size, yayınevinden telefon numaramı almış, “Nezaketinize teşekkür ederim hanımefendi” diye aramıştınız. Aradan çok geçmedi; imzalı şiir kitabınız kırık çan elime ulaştı.
“yok sessizlikten başka sesimiz,” dizenizle başlıyordu kitap.
“Her köşe başında kimlik soruyor benden/ açıp yaramı gösteriyorum,” A. Hicri İzgören’den alıntılanan bu dize ile açılıyordu şiirlerinizin cümle kapısı.
İşte böyle başlamıştı aramızda şiir kardeşliği…
‘Hanımefendi,’ diye başlayan, ‘güzel kardeşim’e, ‘hocam,’ diye süren içtenlikli konuşmalarımız, ‘ağabey’e evrilmişti bir süre sonra. Karşılıklı bir acı kahve daveti, sonrasında her yerden ahbabın bir araya geleceği, Yukarı Fırat dolayının yemekleriyle dostluğun büyük sofrasına genişlemişti umudumuzla.
Ancak ne siz gelebildiniz buralara ne de biz oralara…
Ankara’da bulunmayı, dostlara kavuşmayı, onlarla kucaklaşmayı ne çok istemiştiniz. Meğer ne çok tanışınız, yareniniz, arkadaşınız varmış Ankara’da.
Başta Remzi Ağabey, eski kuşaktan birçok yayıncıyı, edebiyatçı dostu arayıp hâl hatır sorduğunuzu bilirdim. Genç kuşaktan da bir hayli tanışınız olduğunu anlardım.
Sizinle ilk tanıştığımız zamanların birinde Remzi Ağabey’e gitmiştim. Evlerimiz uzak sayılmazdı birbirine, her yayınlanan kitabımı mutlaka götürür; çalışkanlığımla takdir, dilbilgisi kurallarına pek kulak asmadığım için de uyarı alırdım kendisinden. Yine öyle bir uğrayışımda, ‘Gülümse’nin koca şairi de oradaydı. Birlikte çay içerken aramıştınız beni, onlarla da görüşmüştünüz. Dostlarla konuşmanın delikanlı mutluluğu yansımıştı seslerinize. Yaşadığım, anlatılması güç bir duyguydu. Ortak bir coğrafyadan kopmuş; farklı, uzun mecralarını geride bırakmış insanların, demlenmiş sohbetiydi tanık olduğum.
Her görüşmemizde incelik gösterip yaşlı annemle de söyleşirdiniz. Annem Malatyalı, candan komşularını bulmuş gibi olurdu. Siz de ‘gülün dalında solması arapgir’i,‘ ‘unutulmuş bir kent gelir aklıma’ dizenizdeki taş konakları, cumbaları yıkılmış, ‘geceleri öksüz çocuk çığlığı’ şehri, ‘yuvası dağılmış kuşları’’ Ağın, Eğin dutlarını…
Siz İstanbul’dan varıp gittiniz, bağbozumuna kaldınız, katıldınız, biz bugün olmuş; gidip de kurulu evimizin kapısını açmadık daha. Annem, biz çocuklarına okuduğu nazar duasını her konuşmamızda size de okurdu. Nezaketle dinler, kabul ederdiniz.
Sizde ilk dikkatimi çeken özellik, nezaketiniz olmuştu. Nezaketinizin yanı sıra vefa duygunuz da çok yoğundu. Vefa, şiirinize sinmişti tüm derinliğiyle. Memleketiniz, dedeniz, anneniz, babanız, kardeşleriniz, eşiniz, kız evlat, erkek evlat için derin bir sevgi hissedilen şiirleriniz vardı kitabınızda.
Bütün bu sevdiklerinizle birlikte Bedri Rahmi vardı, öğretmeniniz Yusuf Uludağ vardı… Kirkor Zohrap, Hrant Dink, Zehra Bilir, Mehmed Uzun, Aytaç Arman şiirlerinizi vefa ile adadığınız isimlerdi. Şiirinizde sevgiyle andınız arkadaşlarınızı, endişeyle sarmaya çalıştınız dostlarınızı felaketlerden, ‘sesin buğulu camdan yankılanıyor şimdi/mangalda yalnızlığı korun.’ Babası Almanya’da ölen bir işçi çocuğu için yazdığınız şiiri de okumuştum; hüzünle, hayranlıkla.
Ne ırmaklar akardı dizelerinizde. Ne çok bağ bahçe ne çok Şepik, Çemişgezek, Arapgir… Sonrasında Diyarbakır, Hançepek…
‘hançer ucunda coğrafya,’
Sonrasında Üsküdar, Bağlarbaşı, Fıstıkağacı… Galata Köprüsü, vapur düdükleri, martılar… Sonrasında yaşam gailesi. Şiirler.
Ne zaman şiirden, edebiyattan konuşsak sınıfsal bir temeli yoksa çok çabuk bir zemin kaybı yaşanacağından konuşurduk.
Ben şimdi, bu konuşmalar arasında sizden ne çok şey öğrendiğimi fark ediyorum. Hiç doğrudan söylemeden, sadece tavırdan, duruştan öğrendiklerim bunlar. Birincisi, edebi değer taşıyan her tümceye her dizeye, saygı. Hiç dikkate almadığım nice yazardan, şairden öyle örnekler okurdunuz ki nasıl fark etmediğime yanardım. İkincisi ise bildiğimizi düşündüğümüz her konuyu derinlemesine bilmek rahatlığı.
Hiçbir zaman kitabi konuşmazdınız. Hiç basmakalıp bir cümlenizi hatırlamam. Hepsi hayattan, yaşanmışlıktan, deneyimden ve bunları tertemiz bir yürekten süzerekten… Bazen de hayatın tam göbeğinden konuşurduk. Geçim derdinden. Zamansızlıktan. Kitap fiyatlarından. Yazmayı zorlaştıran ne çok şey vardı. Emeklilikten konuşurduk büyük salgın sonrasının getirdiği hastalıklardan.
Günler öyle geldi geçti.
Önce siz babanızı kaybettiniz sonra ben annemi. Siz başsağlığı için aradıktan sonra hastaneye kaldırıldınız, hastanede yatmakta olan hasta kuzenim, paylaşımımı görüp size iyilikler diledi. Olmadı. Önce sizi kaybettik sonra kuzenim Sıtkı Ağabeyimi. Sonra…
Üç ayrı şiirinizdeki üç ayrı dize ile selamlamak istiyorum sizi,
‘yitik bir adanın son kuşuyum
umudun ateşten gülü uzak
tarlakuşları söylesin şimdi ağıdımı’
Yukarı Fırat Boylarını Güzel Abisi…
Dilerim, rüzgâra karışır şiirleriniz. Dolaşır dilden dile. Yaşatır sizi genç şairlerin gönlünde. Ulaşır dünyadaki bütün iyi çocuklara… Fırat’a, Dicle’ye kavuşur, akar akabildiğince.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)