24 Temmuz 2013 Çarşamba

Ay Dilbere

... Sonra... Onlar gitti. Sonra... Ben burada kaldım işte... Niye burada kaldım? Niye onlardan önce, niye onlarla gitmedim? Bunu bir türlü anlamadım... Çok uzun süre, neden burada kaldığımı düşündüm durdum... Bulamadım. Sonra... Sonra... Hayal gücümün sisleri arasından, sen, yavaş yavaş belirmeye başladın... Yavaş yavaş, rüyada gibi belirmeye başladın... Reşo... Reşo... Sen o yaşında, gecenin o karanlığında, yatağından kalkıp, koltuğunun altında bir teyp, yollara düştün... Bir temmuz ayında, göyneğinin üzerine, en son ananın yetmiş yıl önce, yünden eğirip ördüğü, delik deşik olmuş kazağı, ayağına, yün çorabın üzerine de, kıştan kalma potinleri giyinip, çıktın yola... Elinde, belki kırk yıldır kimseye elletmediğin Almanya işi teyp... Bir tek kaset. Gözün gibi koruduğun, o bir tek kaset... Yaya ve kan ter içinde iki saat yol yürüyüp, seherle birlikte bir tepeye vardın... Uzandın yüzüstü... Hasankeyf'in betona gömülmüş haline, Dicle'nin dizginlenmiş, boğulmuş suyuna uzun uzun baktın... Baktın... Baktın... Baktın... Sonra açtın teybi... Aram Dikran'ın sesi kapladı tüm ovayı... Dicle kıyılarına aktı ses... "Ay Dilbere" "Ay Dilbere" Ben, belki de, rahat ve parıltılı bir şehir hayatını bırakıp, seni hayal etmek ve seni yazmak için burada kaldım... *Ben roman yazarken atmosferi algılamak, hissetmek için kendime bir çok öykü yazarım. Bir kısmı romana girmez bir kısmı girer. Bu da başlamak için ilk yazdığım öykü... Hadi bakalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder