20 Mart 2025 Perşembe

Ay Dilbere üzerinden bir söyleşi

Röportajı Yapan: İlhan Tomanbay Sosyal Hizmetler Akademisinden mezun meslektaşımız Güven Tunç’la bütün meslektaşları gurur duymaktadır. Çünkü o içimizden çıkarak adeta “dışa vurdu!”. Bu ne demek? Bizleri, meslektaşlarını aştı, zamanı aştı, günceli aştı ve önemli romanlarıyla Türk edebiyatında önemli bir yere oturdu. Meslektaşları kendisiyle ne denli gurur duysa azdır. Biz de bu gururla – sabırsızlıkla – son romanının çıkmasını bekledik. Yayınlanır yayınlanmaz kutlamaya koştuk. Kitabının yayınlandığı KKM Yayınlarının kitap dolu aydınlık salonunda kitabının tanıtım toplantısı yapıldı. Toplantı yöneticisi Hüsniye Şimşek Güven Tunç’u edebi yönüyle öyle güzel tanıttı ve kendisi de edebiyat üzerine görüşlerini anlatınca kitabını okuma sabırsızlığımız daha da arttı. Aldık, kendisine imzalattık ve okuma heyecanıyla evlerimize döndük. Özellikle sınıf arkadaşları ve birçok meslektaşları ve tanıyan diğer dostları kendisini yalnız bırakmamış, gelmişlerdi. Gün güzel geçti. Ay Dilbere adlı romanın adı bir kere okumaya itiyor insanı. Anlamak için, Ay Dilbere’nin ne olduğunu. Başlarda Anadolu’nun Fırat havzasını büyüleyici bir biçemle betimlemesi sizi daha baştan sarıyor. Sonra romanın içinde ara ara yeralan adeta “kilometre taşları” olan kısa arabaşlıklar insanı hem yeni heyecanlara yönlendiriyor hem okumayı yalınlaştırıyor ve hızlandırıyor. Yarıladım bile… Ama ara verdim. Yoksa Sosyal Hizmet Magazin’in çıkması gecikecek! Varol Sevgili Güven Tunç. Verimin kutlu ve büyük olsun. SORU: - Bize kendinizi tanıtır mısınız? - Sanırım en zorlandığım soru bu. Biraz çocukluğumdan başlayayım. Doğduğum şehir ve babamın görevleri nedeniyle dolaştığımız yerlerin çok renkli çok umutlu insanları, yaşantıları, evlatlarını okutma gayretleri, becerikli anneleri, çalışkan babaları, sinemaları, sokak oyunları, kilitlenmeyen kapıları ile zengin geçti. Ankara, ilk ve orta eğitimden sonra Sosyal Hizmetler Akademisi, mezuniyet, daha çok belediyelerde kreş ve toplum merkezi yöneticilikleri ile halka yakın görevlerde bulunma. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile de çalışma hayatını tamamlama. Bütün hayatımın yazmaya zemin olması ve yazmayla iç içe yürümesi. Okumaya, filmlere, hayallere kapılan bir insandım hep. İlk kitabım, Gökyüzünü Arayan Mavi, 1992 yılında yayımlandı. Sonra sırasıyla, Şehrin Zulası Ankara Kalesi kitabının yazarlarından biri oldum. Elimsende Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir/Ankara'nın Zamanları Mekanları İnsanları Sen Çok Yaşa Babaanne Ververan'da Bir Hüzzam Şarkı Ve bu yıl yayımlanan, Ay Dilbere SORU: - Çok güzel romanlarınız var. Bir yenisi de bugünlerde çıktı. Sizde roman yazma dürtüsünü tahrik eden ne olabilir? Roman yazma isteğini ortaya çıkaran... nedir? - Çok teşekkür ederim, önce yazmaya yönelişimden başlayayım çünkü sadece roman yazmadım. Bende yazma isteğimi kışkırtan çocukluğumdur. Komşularımızın renkliliği, dinlediğim masallar, bir çok dilde söylenmiş türküler, yaz sinemaları, şimdiki gibi el kadar değil, bildiğimiz o uçsuz bucaksız bahçeler, o bolluk o bereket o umutlu yaşamlar... Bir de özgürlük, eşitlik, kardeşlik özlemi. Roman içerdiği evren genişliği nedeniyle benim özlemlerimi anlatmaya uygun. Zaman ve mekan genişliği açısından bana olanaklar sunuyor. Bu nedenle romana yöneliyorum. SORU: - Sizde herhalde sanat deyince akla ilkkez edebiyat gelir. Sizce sanat içinde edebiyatın yeri nerededir? - Sanat deyince bende ilk edebiyat geliyor tabii ki ama yazıdan önce mağara duvar resimleri de bir dert paylaşımı bir duygu ve düşünce ifadesi bir tanıklık bir güzellik arayışı anlamında çok şey anlatıyor. Sözün, melodinin, çizimin insanlığın ilk başlangıcında çok farklı olmadığı kanısındayım. Edebiyatı; resmin, müziğin, plastik sanatların, görsel sanatların aynı kökten gelen olarak tanımlayabiliyorum kendi içimde. Çok net çizgilerle ayıramıyorum. Birbirini besleyen alanlar. SORU: - Sizce roman mı öykü mü? Benim edebiyat serüvenim öyküyle başlıyor. Öyküden vazgeçmiyorum. Roman kurgularımı bile öykü öykü geliştiriyorum. Roman bana, yüz yıllık değişimleri, yaşantıların çeşitliliğini, coğrafyaların büyüklüğünü, bol bol karakterler oluşturarak, olayları onların üzerinden anlatmayı sağlıyor. Roman yazmayı da öykü yazmak kadar seviyorum. SORU: - Romanla mesleğiniz arasında bir bağlantı kurun desek, neler söylersiniz? Öncelikle, böyle bir bağlantı var mı yok mu? - Genç meslektaşlarımla yazma üzerine yaptığımız bir çalışma olmuştu. O çalışma kitaplaştırılmıştı. Kitabın önsözünde yazdığım düşüncemi burada da söyleyeyim; Biz sosyal hizmet uzmanları insanlık hallerinin çoğuna şahit oluyoruz. Tanıklığımızın yanısıra birey/grup/toplumla çalışma yoluyla çözüm ortaklığı yapmayla görevliyiz. Çözümü de insan hakları ve insan haysiyeti çerçevesinde uygulamak ve geliştirmekle yükümlüyüz . Bu iki unsur, yazmak için çok iyi bir başlangıçtır diye düşünüyorum. SORU: - Sizce roman nasıl okunmalı? Okurlara neler tavsiye edersiniz? - Okur olarak sadece kendi adıma yanıt verebilirim. Gençlikte bir gecede bitirdiğim kitaplar çok olmuştur. Şimdi biraz daha günlere yayıyorum. Bazıları düşüne düşüne, sindire sindire okunuyor bazıları alıp peşine takıyor sizi sürüklüyor. Sonra bir bakıyorsunuz ki basit ve sürükleyici bulduğunuz roman midenize oturmuş. Oturup günlerce düşünüyorsunuz bu kadar sade anlatımla bu farkında olmadığımız, görmediğimiz olgu, olay, yaşanmışlığı bize nasıl aktarmış... Sanatın gücü bu olmalı. Roman, öykü, anı, inceleme ne olursa kitabı çok uzatmadan okumayı seviyorum. Zamanın ruhunu iyi yansıtan, zamanı, çevreyi, ortamı iyi betimleyen, gerçekçi, okuru eğitecek kişi değil paylaşacağı değerli bir arkadaşı olarak gören, toplumsal sorunları dışlamayan, dili akıcı, insancıl ve merak uyandıran, çözümü okurla birlikte bulmaya çalışan romanları daha çok severek okuyorum. SORU: - Romanlarınızın sizce ne kadar hayal ürünü ne kadarı sizin yaşamınızdan ürüyor? - Romanlarımın mutlaka dayandığı bir toplumsal gerçekliği oluyor. Onun üzerine hayal dünyamı katıyorum. Hayal dünyamı o gerçekliğin üzerinde, ipi gevşek bir uçurtmanın yükselebileceği kadar yükselmesine izin veriyorum. Buna rağmen okuyanların geri dönüşlerinde, roman kahraman ve karakterleriyle özdeşleşmişim gibi bir görüşle karşılaşıyorum. Roman sayımın az olmasından kaynaklanıyor. Ömrüm ve isteğim olur yazmayı sürdürürsem bu görüşün değişeceğini biliyorum. SORU: - Son olarak kendinize romanlarınızla ilgili bir soru sorun desek, nasıl bir soru sorardınız? - Yazmayı seviyorum da yazdıklarım üzerinden konuşmayı sevmiyorum şimdilik. Belki neden yazıyorsunuz diye bir soru olursa, Arkadaş Z. Özger'in bir dizesi vardır, "Hiç kimse bilmiyor içimin yangınını... " Benim içimin yangını da özgürlük, eşitlik, kardeşlik özlemi. Özgür, eşit ve kardeş dünyanın ne denli şenlikli, neşeli, üretken olacağına yönelik derin hasret. Ne dediniz? Güven Tunç’a son romanı Ay Dilbere üzerine hiç soru sormadık mı? Önce romanı hepberaber bir okuyalım da roman üzerine sorularımızı da daha sonra hazırlar ve birlikte sorarız, olur mu? *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder