Ankara Doğal ürünler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ankara Doğal ürünler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2011 Pazartesi

KÜRESEL KRİZE BİREYSEL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Cuma, Aralık 5, 2008


Ankara'da doğal ürünlere ulaşmakla ilgili bir yazı tasarlıyorum. Kaç zamandır kafamda.
Hatta bir kere yazdım, sonuna doğru bir elektrik kesintisi, uçtu gitti bütün çabam. Ne diyelim; "İyi ki gitmiş " diyecek durumlara geldik artık. Sorgulamıyoruz bile.
Şimdi o yazımızı aklımızda kaldığı kadar yazalım, sonrasında başka türlü, başlıkla ilgisini kurarak devam edeceğiz.

Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği'nin, başta süt, yoğurt ve diğer süt ürünleri, hem kendi mağazasında hem marketlerde ulaşılabilir durumda. Eskiden şarapları da vardı ama şimdi var mı ? Bilemiyorum. Dondurmayı sütle yapan tek yer. Onun da arazisini "rant'lamaya" çalışanlar var. Biz onları bırakıp da bize böylesi güzel mirası bırakanları sevgiyle, saygıyla yad edelim.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nin gezici satış yerleri var. Ben, eski TED Ankara Koleji'nin olduğu binadan, Çankaya Belediyesi'nce tahsis edilmiş minik dükkandan alış veriş yapıyorum. Yumurta, tereyağı, yoğurt, domates, bal kabağı herşeyi güzel. Saat 1100-1800 arası çalışıyor. Resmi tatil günleri dışında hizmet veriyor. Bazen tam saat 1100'de açamasalar da, eğer o saatte orada olamazsanız bazı ürünler bitmiş oluyor. Fiş istediğinizi bildirmeniz gerekiyor.

Buğday'ın ya da Buğday'cı arkadaşların (internetten bulursunuz) bir doğal ürün organizasyonu var Ankara'da.

Yukarı Ayrancı pazarında, bir doğal ürünler günü ayrılmış durumda. Sanırım pazar günü ama yine de sorup soruşturup öyle gitmek lazım.

Bütün semt pazarlarının girişinde çıkışında, yanında yöresinde civar köylerden gelenlerin açtığı tezgahlar oluyor. Normal düzenli bir tezgahtan çok, ağzı açık çuval veya torbalarda satış yapıyorlar. Eğer tanırsanız, geldiği kasaba ya da köyü bilirseniz öyle çok doğal ürüne ulaşabiliyorsunuz ki anlatamam. Pazara sunmadıkları ürünü size özel getirebiliyorlar.

Ankara'ya yakın olan köy ve ilçeler de yine doğal ürüne ulaşılabilecek yerler. Cumartesi pazarları Ankaralı turistler için değil de hafta ortası kendileri için açtıkları pazarlara gitmek oldukça verimli olabiliyor. Örneğin Çubuk Pazarı, hem ucuz hem çeşitli ürünleriyle bulunmaz bir olanak

Çarşambaları Adalet Bakanlığı önüne Kalecik Cezaevi işletmesi'nin ürünleri geliyor. Yumurtası ve yoğurdu çok taze, güzel. Ama her zaman bulamıyorsunuz.

Gelmek istediğim konu da bu zaten. Tüm genel af çalışması diyerek boşaltma girişimlerine karşın cezaevleri, yine kapasitesinin üzerine çıkmış. Yüz bin civarında "mahpusumuz" var. Çoğu kamu kurumunda, zamanında güzel kitaplıklar yapılmıştı. Ama kitaplıklar protokole göstermek içindir. Yoksa kitabı okuyayım derken yıpratırlar. Verilmez kimseye kitap. Siyasilerin dışında kitap okuyan var mı bilmiyorum.

Bu mapuslar cezalarını çektikten sonra dışarı çıkacaklar. Bu insanlar eskisi gibi kan davasından, arazi kavgasından gelmiyor. Ortam çok kriminal. Küresel bir suç atmosferi yaratıldı. Metropol sokakları, terör örgütlerinden çok daha fazla can yakıyor. Ve bunun nedeni insanların yoksulluk, açlık, kimsesizlik, korkusu. Herkes güvensiz, korkulu, mutsuz.

Bizim herşeye karşı olanaklarımız var. Sadece coğrafyamız, yerüstü ve yer altı kaynaklarımız değil insan kaynağımız da zengin. Biz yeter ki görelim.

Mapusa, engelliye; toplumun sırtındaki yük olarak, aylık maliyet olarak bakmayalım. Son yıllarda herşeyi ;kötü, beceriksiz, haris bir tüccar gibi parayla ölçtüğümüz için bu kapana sıkışıyoruz.

Biz bugün Kalecik Cezaevinde üretilen ürünlerden söz edebiliyoruz. Kimbilir kaç bebeğin sağlıklı büyümesine katkıları oluyor. Hepsinin ellerine sağlık.

Diğer tüm cezaevlerinde bunlar yapılabilir. Daha önceden çok daha yoğun ve yaygın yapılıyordu. Yine yapılabilir hem de en gelişmişinden.

Ekolojik tarım ve doğal ürünler konusunda cezaevleri; çalışan, iş öğrenen, bir dalın yeşermesini gün be gün an be an izleyen, çıktığında cebinde parası, kolunda altın bileziği olan insanlar için nasıl güzel bir okul olur. O zaman kim takar kaça mal oldukları.

Bir kaç gün önce; yetiştirme yurdunda büyümüş bir delikanlı kendisi gibi yetiştirme yurdunda büyümüş karısını ve iki bebeğini doğradı. Eskiden yetiştirme yurtlarında çok ciddi üretimler olurdu. Burada söylediğim çocukların çalıştırılması değil. Kimse bunu böyle anlamaya da kalkmasın. Mobilya olurdu, demircilik olurdu, matbaa olurdu. Çok başarılı olan çocuklar çıkmıştır buralardan. Buralarda ruhları da huzur bulurdu. neden terk edildiklerini unuturlardı.
Şimdi, habire okusunlar. Liseyi bitiriyorlar bitirenler. Üniversiteye giden az. 3413'den işe giren giriyor. Giremeyen? Bir de yürekte öfke, yenilmişlik.
Böyle mi olmalı. İnsan hayatı kamuya kaç paraya patlar önceliğiyle bakılırsa daha çok çocuğumuz heder olacak.

Büyük Usta Yaşar Kemal dün Cumhurbaşkanlığında ödül alırken vurguladı. Köy Enstitüleri için, "..bu gelecekteki dünyayı gerçek insanlığa kavuşturacak tek düzendir" ifadesini kullandı. Halkevlerinin elindeki binaları otel yapmak için almak yerine desteklemeliyiz, Köy Enstitülerini yeniden, heyecanla, şevkle, aşkla açmalı yaygınlaştırmalıyız. Ama başına da bir İsmail Hakkı Tonguç oturtmalıyız. Öğrencisini sınıfta haksızca azarlayan öğretmene, aynı sınıfta kalkıp öğrencisinden özür dilemeyi öğretebilen bir Tonguç Baba.

Bu yolla hâla floramızı faunamızı koruma şansımız var. Onları koruyabiliriz. Kuruyan göllerimizi kaç paraya geri alabiliriz?
Binalarla doldurup niteliğini kaybettirdiğimiz kaç arazi parçasında, tarım yapıp ürün almayı kaç paraya sağlayabiliriz.

Engelliler için de durum bu. Son, neredeyse İngiltere ile bozuşmamıza neden olabilecek engelli çocukların gizlice çekimi bir kez daha bizi asabileştirdi. Nerdeyse yaşamasınlar diyeceğiz. Sonradan iş imkanı, simit tablası felan filan zor toparlandı ortam. Onurlarıyla yapıp, kendi geçimlerini sağlayabilecek o kadar şey varken ve araştırılmazken kaç paraya mal oldukları hesaplanmıyor mu? İşte bu acizlik konusunda gerçekten diyecek bir şey bulamıyor insan.

İşte bu bakış açısı, bizde daha kalın dışarda daha ince ama bu bakış açısı, bu sistem bu düzen bir kez daha kriz yaratıp bir kez daha hesabı bize çıkarıyor.

Vallahi benim kriz için en temel küresel önerim; şu bir saatlik toplantıya jetle giden ceo'ların kıçına tekmeyi vurup gerçek patronların işin başına geçmesi. Kendileri geçseler; işçiye de köylüye de çevreye, dünyaya ne zararlar verildiğini kendi gözleriyle görecekler.

Kendi ülkemiz için ise;

Hemen ama hemen, bütün özelleştirme süreci durdurulmasını yani bu Anadolu coğrafyasında yaşayanlar olarak bizim, devlet eliyle ne kıymetli arazilerimizden ne eski, tarihi binalarımızdan ne de çalışanlarımız işinden edilmemesini öneriyorum
Devlet eliyle bu işlerin yapılması acilen bırakımasını öneriyorum.

Asgari ücretin yükseltilmesini( bölgeler için ayrı bir ücretin konuşulmasının sonlandırılmasını) ve iyi takip edilmesini öneriyorum.

Sendikalar önündeki örgütlenme engellerinin kaldırılarak, özgürlük ve onur içinde bir yaşama ve kalkınma kültürünün oluşturulmasını öneriyorum.

Acil durum dışında - ki bu karara, sosyal hizmet uzmanı eğitimi ve deneyimi gerekir - tüm sosyal yardımların durdurularak İŞSİZLİK FONU'NDA biriken paralarla hemen bugün istihdam için toplumun tüm taraflarıyla, beyin fırtınası, yarışma, şu bu neyse işte çalışmalar yaparak ve şeffaf olarak bu işi çözmeyi öneriyorum. Yoksa "Off burada da iyi para birikti, şimdi tam zamanı" deyip fonu uyduruk projelerle boşaltmayı değil

Bütçeden devasa pay alan Diyanet de dahil vatandaşın keseceği kurbanların peşine düşülüyor. En azndan kamunun bu işten çıkarak kurban paralarının istihdama yatırılabileceği bir tercihle vatandaşa gitmeyi öneriyorum. Nasıl olsa şart değilmiş.

Sahibi olduğu şirketi, bankayı, yönettiği işletmeyi, belediyeyi borç içinde bırakırken kendi serveti bir hayli büyümüş adamların maliye olarak peşine düşerim. Buradan kanıtlayıp geri aldığım her kuruşu istihdam yaratmaya harcarım.


İnsana saygılı, güvenliği ihmal etmeyen, çocukları esirgeyen, kimsenin kendini "öteki" hissetmediği bir güzel barış ortamı yaratmayı öneriyorum.

Kadınlar gelirleri olduğunda, kendilerine, çocuklarına, eşlerine, evde hasta varsa ona, yaşlı varsa ona, engelli varsa ona yani aile refahına harcıyorlar. Erkekler o kadar değil. Bu nedenle istihdamda kadınlara olanak tanınmasının önemsenmesini öneriyorum.

Önerilerim şimdilik bu kadar.
Son günlerde baktım herkes bir şeyler öneriyor, ben de kendi önerilerimi sunayım dedim.