EGEMENLERİN "ONE MİNUTE " LAFLARINA KARŞI,
AKDENİZLİ "UNO MOMENTO"
(KARDEŞ VE ASİ)
Ne yaparsak yapalım, ne kadar inkar edersek edelim....Kardeşiz.
Bu köpüklü Akdeniz’in büyük büyük çanağında, ne kadar birbirimize düşsek de, kardeşiz.
Mezopotamya’yı kocaman öptüğü yerden başlayıp, Kuzey Afrika kıyılarını yalayarak geçen, Küçük Asya yoluyla büyük kıtayla bağlantılanan, Avrupa'nın tüm güneyini kalın, mavi bir kalemle oya gibi çizen ve Cebelitarık'ı iki yana iterek Atlas Okyanusu'na kavuşan, bu aşure kazanında kaynayıp duran Akdeniz, ne kadar isyan etsek de bizi ortak bir kaderde tutmaya kararlı.
Kutsal ve lanetli bir ortaklığı, ezelden alıp sonsuza doğru akıyor. Akıtıyor. Aktarıyor.
Öyle bir ortaklık ki; en nefret ettiklerimizle en gırtlak gırtlağa geldiklerimizle en aşağıladıklarımızla bizi kardeş yapıyor.
Lanetli bir kader gibi yaşıyoruz günleri, haftaları, ayları. Çünkü artık buralarda yıl uzun. Çok uzun. Bizlere uzak. Meçhul.
Çocuklarımız; Habil'le Kabil misali, binlerce kez doğup, binlerce kez kardeş kanıyla, gencecik ve parçalanmış bir şekilde göçüyor. Bilya oynar gibi, saklambaç oynar gibi, uçurtma uçurur, bebeklerini uyutur, ilk kez el ele tutuşur, ilk kez öpüşür gibi doğallıkla yok olup gidiyorlar.
Vücutlarımız olmasa bile ruhlarımız parçalı. Parça pinçiğiz hepimiz.
İnsanlığı medenileştirmesini, özgürleştirmesini beklediğimiz bu çağ, bu zaman bu coğrafya; bize kötü bir oyun oynuyor. Gittikçe tahammülsüzleşiyoruz.
Tahammülsüzlüğümüzün tek temel nedeni korku. Hem de birbirimizden.
Birbirimizin tek korkusuyuz.
Oysa birbirimize ter kokusu kadar yakınız.
Bizi böle parçalaya, parçalaya sürükleye, hayattan uzak, korkuya ve öfkeye yakın tutan bir şeyler var coğrafyamızda.
Herkes kendine göre çok iyi de, başkasına barbar, vahşi, terörist, işgalci, alçak. hain, katil.
Oysa bizde bir şey yok.
Bizde bir şey yok.
Sorun egemenlerde.
Egemenlerin doymaz doyurulmaz iştahlarında.
Toprakta, suda, petrolde, bor madeninde.
Güçte, iktidarda, parada, silahta.
Kibirde. Ve ne kadar inkar etseler de hırslarında. Kutsal iktidarlarında.
Egemenler başka çocukları sever mi sahiden ?
Kürsülerde savaşta ölen çocuklara ağlayanlar, ülkelerindeki çocuk ölümlerine sessiz kalırlar ve biz onlara inanırız?
Hastanelerinde bebeler ölür gereğini yapmazlar ama savaşta ölen çocuklara tören yaparlar ve biz onların gözyaşlarına inanırız?
Köşe başlarında çocuklar ölür, öldürülür, dövülür, görmezler ama savaşta ölen çocuklara şiir okurlar ve biz onlara inanırız?
Kaçak kurslarda patlamalarda ölür çocuklarımız kimse yargılanmaz ama onlar yine de savaşta ölen çocuklar için bağırırmış gibi yapar ve biz onlara yine inanırız?
Kız çocukları taciz edilirken savaşta ölen çocuklara ağlarlar ve biz onlara bir kez daha inanırız?
Biz egemen değiliz.
Çoğuz, çokluğuz ama egemen değiliz.
Biz halkız, haklarız ve her şeye karşın kardeşiz.
Aynı sofraları biliriz aynı yemekleri severiz. Yasımız da kutlamamız aynıdır bizim. Acımız, sevincimiz aynı ifadelerle yansır yüzümüze. Şarkılarımızdaki efkar aynıdır. Aşklarımızdaki coşku, ayrılıktaki acı. İlk gençlik sevdalarımız, kanımızın kaynayışı. Bıçkınlığımız. Küfretmeyi sevmemiz. Yaşlılarımızın bilgeliği. Çorbaya ve pilava düşkünlüğümüz. Sevdadan ölüp yine de söylemeyişimiz. Katır katır inadımız. Bir şarkıya ağlayışımız. Şairliğimiz. İçkiye dayanıksızlığımız. Evlerimizi sevişimiz. Anne yemeğinden vaz geçmeyişimiz.
Bütün büyük çelişkisine karşın çocuklarımıza düşkünlüğümüz. Hayatı sevmemiz. Güneşin doğuşunu, suyun sesini, insanın sözünü, sıcak geceleri sevişimiz.
Bırakalım egemenler başka bir sahnede yer alsınlar. Biz buradayız.
Ben olsam “uno momento”’yu marka yaparım. Ya da tezime konu.
Hiç değilse kardeş.
Kardeş ve asi.
marka yaratmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
marka yaratmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
21 Kasım 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)