Atıf Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atıf Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2011 Pazartesi

ÖMER KAVUR USTAMA AŞKLA

Çok zaman önceydi, sinemacı olmayacağımızı biliyorduk belki ama, sinemanın, şiirin, özlemin ve özgürlüğün hasından anlıyorduk. Tümay ile; kendimiz yazarak çizerek, aile fertlerimizi bile oynatarak kısa metrajlı film çekmeye çabalıyorduk. Film festival programlarını kaçırmıyorduk. Coşkuyla koşuyorduk panellere, söyleşilere.

Atıf Yılmaz, “Atıf Abi” idi bizim için, Ömer Kavur, Ömer Abi. Heyecanımızla dalga geçen Mustafa’nın abartısıyla, Bernardo Bertalucci de, Bernardo Abimiz oluyordu.

Hepsinin öyküsü başkaydı, yaklaşımı başkaydı, yöntemi, tarzı, ekibi, sinematografisi, beklentisi başkaydı.

Hayrandık hepsine de.

Derslerde olmayan bir hayatı öğrenirdik bilgeliklerinden.

Filmlerini izlediğimizde, kendimize ait taze ve daha insansı anlayışlarla çıkardık salonlardan.

Ömer Kavur, benim sinemadaki bilgelerimden biriydi.

Yaratıcılık ustamdı.

Yalnızlığın yanı sıra sapkınlığın sinemacısı olarak da yorumlanırdı Ömer Kavur. Normalin, olağanın bu denli boş, anlamsız, pespaye ve bazen gerçekten rezilce olduğu dönemde, zamanın, insanın, ölümün ve yabancılaşmanın gerçek masallarını anlattı bize. Bunları; estetikle, yaratıcılıkla ve sihirle çerçeveleyip sundu. Kendi ruhumuzun derinliklerini; gördüklerimizden korkuya kapılmayalım, karşılaştıklarımızdan dehşete düşmeyelim diye elimizden usulca tutup gösterdi.

O, benim sinemadaki en büyük aşklarımdan biriydi.

Ağaçlar dikmiştim kültür evinin bahçesine onun için.

Hayatım boyunca katıldığım tek galada, Gizli Yüz’ün galasında, düşlerinden film yapıp yapamayacağını sormuştum.

Onun adı ile ikna edilip görevlendirildiğim ödül töreninde, tören sonrası ödül çekini teslim ederken, iç cebine koymasını tembih etmiştim. Başka şeylerden de konuşmuş, sohbet etmiştim. Ertesi gün Tayfun övünçle, Ömer Kavur'la arkadaş olduğumuzu anlatmıştı iş arkadaşlarımıza.

Bir gün bir filmi birlikte çekmeyi hayal etmiştim.

Bir hayal olduğunu, sadece bir hayal olduğunu bile bile düşünmekten mutlu olmuştum.

Bugün hayali bile kalmadı elimizde.

Cemal Süreya’nın dediği gibi “Her ölüm erken ölümdür.”

Ömer Kavur, “Üstü kalsın” diyerek vedalaşmıştır bizimle belki. Ama ben onun için diyemiyorum.

Bazı günler vardır ki, yaşadığınızı coşkunuzdan kalbinizin göğsünüzü zorlamanızdan anlarsınız, bazen engin bir huzurdan, bazen derin bir keder susturur göğsünüzde cıvıldayan kuşu da, yaşadığınızı sessizliğinizde anlarsınız. Bazen de keskin bir bıçak saplanır kalbinize. Acır durur içiniz. Kanar.

Bugün ben yaşadığımı içimin sızısından anlıyorum.



Güven Tunç

13 Mayıs 2005