21 Kasım 2011 Pazartesi

BİZİM SİNEMALARIMIZ

Cuma, Ocak 2, 2009


Bizim sinemalarımız vardı önceden. Annelerimizin, elimizden tutup, sokağın başında, komşu teyzeler ve çocuklarıyla buluşarak gittiğimiz taşra sinemaları. Çarşambaları öğlen seansları olurdu. Kadın matineleri. Her hafta hangi film gelecek diye annelerimiz kadar heyecanla beklediğimiz sinemalar.

Askeriyenin sinemalarında, yabancı filmler gösterilirdi. Babası asker olmayan bizler bile çok uygun ücretlere çok film izledik bu sinemalarda. Herkese açık olan hafta sonu gösterimlerinde, kasabanın tüm çocukları orada olurduk. Yabancı filmler ana babalarımıza pek cazip gelmez, babalar kahvede çıkışımızı beklerken annelerimiz, yaramazlıklarımızdan yorgun, biz dönmeden ev işlerini bitirmeye uğraşırlardı.

Hava şartları uygun değilse, On Kasım törenlerini, 23 Nisan kutlamalarını da bu sinemalarda yapardık.

Biraz büyüdüğümüzde yazlık sinemalar açıldı. Her şehirde neredeyse her mahallede vardı. Yazın turneye çıkan tiyatrocuları, şarkıcıları, kumpanyaları da ağırlayan sinemalar.

Biraz daha büyüdüğümüzde, Ankara'da, cumartesileri sabah onbuçuk seansları, yanımızda bir büyük olmadan kendi başımıza gideceğimiz sinemalar oldu. Biz biraz da sinemalarla büyüdük. Bilet parasının yanında bir gazoz bir de gofret parası kopardık mı tamam. Ver elini dünya seyahati.

Sonraları, şöyle yaşımız onbeşler civarına geldiğinde, benim için büyümenin en sevindirici yanlarından biriydi istenilen gün ve saatte sinemaya gidebilmek. En büyük kahramanım Yılmaz Güney. Düşünüyorum da çevrilmiş bütün filmlerini izlemiş olmalıyım. Afişlerini bulup odama asmış, kartpostallarını toplamış, gazete küpürlerini anı defterimin arasında saklamışım.

Sinemalar; sadece filmleriyle değil geniş salonlarıyla, toplu biletlerimizle, en güzel oradan seyredildiği için kapmaya yarıştığımız koltuğuyla, afişleriyle, oyuncularıyla bizimdi

Önce taşradakiler kapandı sonra yazlık sinemaları otopark yaptılar sonra da cumartesi sinemalarımızı düğün salonu veya iş merkezi.

Biz mi sinemadan çekildik? Seks filmleri mi sinemalarımızı işgal etti? Televizyon mu cazip geldi ama birşeyler oldu. Sinemalarımızın çoğunu kaybettik.

Şimdi, onbeş yirmi yıl sonra, yeniden buluyor gibiyiz?

Büyük olmayan şehirlerimizde bir ya da iki sinema duruyor sanırım. Kasabaları hiç bilmiyoruz.

Bildiğim şey, Ankara'nın büyükşehir sınırları içinde yeralan Mamak ilçesinde artık sinema olmadığı.

Bulduğumuz sinemalar ise hayli değişmiş. Büyük sinemaları kırpıp kırpıp oturma odası büyüklüğünde gösterim salonları haline çevirmişler. Büyük marketlerin içine, fuayeleri metro duraklarını çağrıştıran, koltuklu, beyaz perdeli yerler açmışlar.

Bir de, gidilmezse, ruhumuza değil de, içinde bulunduğumuz topluluk karşısında, medya karşısında kendimizi mahcup hissedeceğimiz, eksikliğini duyacağımız, cahil sayılacağımız bir takım yüksek teknolojiyle filme alınmış birşeyler gösteren yerler olmuşlar sanki.

Bütün sinemaların bütün salonlarında neredeyse aynı filmler. Herhalde bu sinemaların sahibi aynı adam. Her sinemasının bölük börçük yaptığı salonlarında hep aynı filmleri oynatıyor. Bu filmlerin yapımcısı ve dağıtımcısı da aynı adam olmasın? Yok, bu olmadı, aynı adam bu kadar işi, bu kadar ülkeyle yapamaz. Bu kadar parası olamaz? Ama on filmin, on şehirde on salonda aynı anda oynatılarak başka filmlerin oynatılamıyor olmasının, başka nasıl bir açıklaması olabilir ki?

Gazeteleri ve televizyonlar da aynı adamın olabilir mi? Çünkü orada da en çok anlatılan yine bu on film.

Ay aklımı kaçıracağım ya. Bu nasıl bir adam böyle?

Neyse, Ankara'daki Kızılırmak sineması bu adamın değil herhalde Bir İtalyan. Bir İspanyol, bir Türk-Alman bir Fransız filmini bulabiliyorsunuz.

Biz, kırklı yaşlarında üç kardeş ayrı evlerde otursak da bazı pazar akşamlarını birlikte sinemaya giderek değerlendiriyoruz. Beş hafta önce Kızılırmak Sinemasında İspanyol filmi olan "Güneşli Pazartesileri" filmini izledik. Bize çok uzak olmayan İşsizleştirilen işci sınıfının durumunu anlatıyordu.Sonunda bir umut bekleyip bulamasam da beğendim. Kızılırmak'da geçen hafta da "Elveda Lenin" vardı.

O da güzel bir filmdi.

Balkonunu ayrı bir salona dönüştürse de egemen anlayışa direnen filmleri, koltukları, kapıdaki beyefendi görevlisiyle Kızılırmak bizim sinemamız.

MART 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder