Yıllar önce, bar kapısı beklerken bıçaklanıp öldürülen Eylem adlı bir oğlan için...
Çoğunun adını, o zehir gibi ablalarla ve abiler koymuştu. "Eylem" demişlerdi, "Ürün" demişlerdi, "Devrim" demişlerdi. Bebelere bu isimleri koydukları için de çok övünmüşler çok mutlu olmuşlardı o ablalarla abiler.
Sokakta, okulda, mahallede, bağda, bahçede, tarlada, fabrikada, kitapçıda, tiyatroda, sanki her yerde, hep o abilerle ablalardan vardı.
Genç bir ülkeydi o zaman buralar.
Yüzler gençti yürekler gençti
Bir dinamizm bir heyecan bir umut vardı.
Umut da umuttu o devirler. Şimdinin, çok satan kişisel gelişim mantrası haline getirilmiş, zavallılaştırılmış, "olumlu düşünce" ile bir alakası yoktu. Dünyaya güvenirdin, hayata güvenirdin, komşuna güvenirdin, dostuna güvenirdin, birlikte çalıştığın arkadaşına güvenirdin. İnsana güvenirdin insana.
O abilerle ablaların içlerinden, parlak bir ışık yansırdı sanki dışarıya. Ateş parçası gibiydiler, yerlerinde duramazlardı. En çok da gecekondularla fabrikalara giderlerdi. Okumuş yazmıştılar ama, isimlerini koydukları ya da isimlerin konulmasına vesile oldukları çocukların, yoksul, köylü, okumamış olan anneleri ve babalarıyla kardeş gibiydiler. Sahiden kardeş olmasalar da kardeşten öte gibiydiler. Her iki taraf için çok içten bir duygu ve inanıştı bu. Ama "gibi olmak" ile, "olmak" arasında fark vardı. Bunu, o zamanlar asla bilemezlerdi. Biri söylese kesinlikle inanmazlardı.
Böyle bir kardeşlik hiç bozulur muydu?
İnanmadıkları o kadar şey oldu ki...
İlk büyük kanlı darbeyi yediklerinde bozulmadı kardeşlikleri.
İlk savruluşlarında da.
Dışardan gelenler mahallelerde, fabrikalarda, gecekondularda hatta sokaklarda barınamaz oldu.
Gençlerden dönebilenlerin çoğu ailelerine, sınıflarına döndü.
Kalanlara, dönemeyenlere ise darbe; işten çıkarılmalar, aç ve açıkta kalmayla geldi. Hem de kitlesel.
Eylem'lere, Direnç'lere süt bile alınamaz oldu.
Ayrılık başlasa da gayrılık olmadı o sıralar.
Birlikte olmasa da kardeşçeydiler hala ve çok badire atlattılar. Birbirlerini görmeseler de izlediler . Sordular, soruşturdular, haberleşip selam yolladılar.
Yakalandılar.
Yasaklandılar.
Suçlandılar.
Ama sorgulanışlar, cezalar bile bozamadı dışarlıklıyla içerliklinin dostluğunu.
Yıllar yılları kovaladı.
Genç olmanın, ateşli olmanın, özgürlükçü olmanın, işçi olmanın, gecekondulu olmanın, hak aramanın bedelleri ağır ağır ödendi.
Uzun uzun hapisler yatıldı çıkıldı.
Hapisler tükenip de günlük hayatın gailesine düşünce, bu kadar uzun süren kardeşlik işte burada tavsadı. Yaşanamayanların yakalanması, kayıpların telafisi için girilen çabaların gücü karşısında, "gibi" kardeşlikler sökmedi, direnemedi. Unutulmaya, dağılmaya yüz tuttu gitti.
Zaman içinde ailelerine, gerçek sınıflarına dönen o abilerle ablalar; okullarına, fakültelerine de geri döndü. Okullarını bitirdi. Doktor oldu, mühendis, bankacı, hukukçu, gazeteci, öğretmen, inşaatçı, marketçi, siyasetçi oldu. İşlere girdi ya da işler kurdu. Aşık oldu. Evlendi, çocuk yaptı.
O abilerle ablalardan çoğu, çocuklarına Devrim, Eylem isimlerden koymadılar. Uygun zaman değildi, koyamadılar. Umut, Barış, Deniz gibi isimleri koyanlar çok oldu muhakkak. Ama daha çok; Ali, Ayşe, Ahmet, Mehmet gibi isimleri tercih ettiler. Bunlardan istemeyenler de yeni ismler türettiler. En çok da çiçek isimleri bulundu kızlar için.
Eylem'ler, Ürün'ler iyice azınlıkta kaldı.
Sokakta, sınıfta açıkta kaldı.
Biraz yalnız kaldı.
Salı, August 5, 2008 ·
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder